Altinkafes
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Altinkafes

tema ve ps calismalari
 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Allah'tan İste

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
mehmet resat
supermod
supermod
mehmet resat


Mesaj Sayısı : 1000
Yaş : 72
Kayıt tarihi : 06/03/12

Allah'tan İste Empty
MesajKonu: Allah'tan İste   Allah'tan İste Icon_minitimePaz Haz. 24 2012, 08:42

Allah'tan İste










Yaşar Kandemir hocamızın 1998 Ekim ayında Altınoluk Dergisi’nde yayınlanan makalesi. (Sayı: 152 Sayfa: 024)




Bir babanın yavrusuna hayatı ve başarının yolunu öğrettiği gibi
Resûl-i Ekrem Efendimiz de bize dünyada yaşamanın, hem dünya hem de
âhirette mutlu ve başarılı olmanın yolunu öğretmiştir. Ona göre işin
başı iyi kul, iyi mü’min olmak, olaylar karşısında nasıl davranacağını,
bir müşkülle karşılaşınca kime el açacağını, kimden yardım dileyeceğini
bilmektir. Bir defasında sevgili yeğeni Abdullah İbni Abbas’a bu konuda
öğüt verirken:


“Bir şey istediğin vakit Allah’tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah’tan dile!”buyurmuştur (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307).


Demek ki önüne varıp “Bana da ver!” diye el açacağımız tek kapı
Mevlâmız’ın kapısıdır. O bize sayısız nimetler vermekle beraber her
zaman lutfunu dilememizi tavsiye buyurmuş [Nisâ sûresi (4), 32] ve dilek
kapısının her an açık olduğunu haber vermiştir. Resûl-i Ekrem
sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’tan lutfunu niyaz etmek konusundaki
âyet-i kerîmeyi tefsir ederken bize bir sır vermiş ve “Size bahşetmesini Allah’tan dileyiniz. Çünkü Allah kendisinden bir şey dilenmesinden hoşnut olur” buyurmuştur
(Tirmizî, Daavât 115). Mademki hal böyledir, öyleyse kul Allah’a el
açarken ‘Acaba istediklerimi verir mi?’ diye tereddüt etmemelidir veya
‘Acaba olur olmaz zamanda bir şeyler isteyerek Cenâb-ı Hakk’ı rahatsız
eder miyim?’ diye çekingen davranmamalıdır. Yüce Rabbimiz kendisine el
açılmasından hoşnut olduğuna göre bu fırsatı ganimet bilip her zaman
O’na ihtiyacımızı arzetmeli, lutfuna muhtaç olduğumuzu belirtmeli ve
kesinlikle O’na karşı bir istiğnâ havasına girmemelidir. Resûlullah
Efendimiz bize Rabbimizi tanıtırken çok önemli bir hususa daha işaret
ederek Allah Teâlâ’nın “kendisinden bir şey istemeyen kimseye gazap buyurduğunu” haber vermiştir (Tirmizî, Daavât 2; İbni Mâce, Dua 1).


Allah’tan her şeyi istemeyi doğru bulmayanlar O’nu bir tür insan gibi
düşünmüş ve Allah ile kendi aralarına bir nevi resmiyet koymuş olurlar
ki, bu tavır son derece yanlıştır. İyi bir mü’min dini şahsî anlayışına
göre yorumlamaz; sadece aklının buna yetmeyeceğini bilir. Bu sebeple
dini yine Allah’tan ve Resûlullah’tan öğrenir. Bu iki kaynaktan
öğrendiğimize göre insan Allah’ı her an gönlünde taşımalı, O’ndan
kopmamalı ve O’nunla kendi arasına mesafe koymamalıdır. Külfet gelince
ülfet gider diye bir söz vardır. Ülfeti kaybetmemek için külfeti yani
mesafeli tavrı aradan kaldırmalıdır. Peygamber aleyhisselâm bize, kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar her ihtiyacımızı Allah’tan dilememizi tavsiye buyurmuştur.


Kuldan İsteme!


Bize hayatın kurallarını öğreten Resûl-i Ekrem her şeyi Allah’tan
istemeyi, mecbur kalmadıkça insanlardan bir şey istememeyi öğretti. Bir
gün bazı sahâbîleriyle oturuyordu. Onlardan kısa bir süre önce biat
almıştı, ama o gün bu biata yeni bir madde eklemek istedi. Sevgili
arkadaşlarına dönerek:


- Allah’ın elçisine biat etmeyecek misiniz? diye sordu. Onlar da:


- Ey Allah’ın Resûlü biz sana biat ettik ya! dediler. Resûlullah
biraz sonra aynı soruyu tekrar sorunca, yeniden biat etmek üzere hemen
ellerini uzatıverdiler. Nebiyy-i Muhterem bu sahâbîlere Allah’a itaat
etmek ve namaz kılmak gibi birkaç tavsiyeden sonra “Kimseden bir şey istememek üzere biat etmelerini”
istedi. Onlar da Resûlullah’a bu şartla biat ettiler ve verdikleri söze
öylesine bağlı kaldılar ki, görenlerin anlattığına göre, binitleri
üzerindeyken kamçıları yere düşse onu kimseden istemez, yere inip
kendileri alırdı (Müslim, Zekât 108).


İnsanlardan bir şey istemek bir nevi yüz suyu dökmek, onlar yanında
bir tür değer ve sevgi kaybına uğramaktır. Peygamber Efendimiz levha
yapılıp her gün okunması gereken hadislerinden birinde bu duruma şöyle
işaret buyurmuştur:


“Dünya ve dünyalıklardan yüz çevir ki, Allah seni sevsin; halkın elinde olandan yüz çevir ki, insanlar seni sevsin” (İbni Mâce, Zühd 1).


Demek oluyor ki, insanlar kendilerinden bir şey isteyenleri fazla
sevmez, onlara değer vermezler. İşte bu sebeple büyük zâhid Ahmed İbni
Hanbel hazretleri Cenâb-ı Mevlâ’ya ?Allahım! Yüzümü senden başkasına
secde etmekten koruduğun gibi, beni senden başkasına arz-ı hâl etmekten
de koru!’ diye dua edermiş. Burada kul ile Allah arasındaki o muazzam
fark açıkça görülmektedir. Allah, bizim her şeyi kendisinden istememizi
arzu ediyor, üstelik bundan hoşnut oluyor. Kul ise, kendinden bir şey
istenmesini arzu etmediği gibi isteyene de sıcak bakmıyor. Bunun en
önemli sebebi şudur: Allah, her isteyene muradını vermenin hazinesinden
bir şey eksiltmeyeceğini biliyor, kul ise verirsem servetim azalır diye
korkuyor. Şu halde biz, malın ve servetin vermekle tükeneceğini zanneden
kuldan değil, vermenin hazinesinden bir şey eksiltmeyeceğinden emin
olan Allah’tan istemeliyiz. Her şeyin sahibi Allah bir hadîs-i kudsîde
şöyle buyurmaktadır:


“Kullarım! Gelmişiniz, geleceğiniz, insanınız, cinleriniz bir
yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsanız, ben de her birinize
istediğinizi ayrı ayrı versem, bu benim mülkümden iğne denize girdiğinde
denizden ne eksiltirse işte ondan fazla bir şey eksiltmez”
(Müslim, Birr 55).


Birinden bir şey isteyeceğimiz zaman kapısına gitmemiz, kapısında
adamları varsa, onları geçip huzuruna girmemiz gerekir. Bu da yetmez;
dileğimizin gerçekleşmesi o zâtın keyfine, anlayışına ve insafına kalır.
Görüldüğü üzere bu yol hem engebeli hem de garantisi olmayan bir
yoldur. Böyle güvencesiz bir kapıya yüz sürmektense, kendisine
dua ettiğimizde duamızı kabul edeceğini söyleyen, dua eden kullarının
isteklerine her zaman karşılık vereceğini vaad eden
(Gâfir
sûresi 40/60; Bakara sûresi 2/186) ve önünde bekçileri bulunmayan kapıya
başvurmalıyız. Önümüzde ardına kadar açık bir kapı varken, onu bırakıp
yüzümüze kapanması muhtemel olan kapıları çalmanın elbette bir mânası
yoktur.


Allah’ın Yardımı


Şimdi de hadisimizin ikinci yarısına, yardımın başkasından değil sadece Allah’tan isteneceği konusuna geçelim.


Günde en az kırk defa okuduğumuz Fâtiha suresi’ndeki “Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz”
âyeti Efendimiz’in bu tavsiyesinin esasını teşkil etmekte ve yardımın
kuldan değil, sadece ve sadece Allah’tan isteneceğini göstermektedir.
Peygamber-i Zîşân Efendimiz de konuşmalarına “elhamdülillâh” diye başlar, hemen ardından “Biz Allah’dan yardım dileriz (neste’înühu)” derdi (Müslim, Cum?a 46). Her işte Allah’tan yardım dilenmesi gerektiğini belirtirdi.


Bir gün Muâz İbni Cebel radıyallahu anh’in elinden tuttu ve ona:
“Muâz! Vallahi seni gerçekten seviyorum” dedikten sonra her namazın
ardından mutlaka: Allâhümme ainnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik
(Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet
etmek için bana yardım eyle!)” diye dua etmeni tavsiye ediyorum” buyurdu
(Ebû Dâvûd, Vitir 26) ve onun şahsında bize zikir, şükür ve ibadet gibi
üç önemli vazifenin ifası için de Allah’tan yardım dilemek gerektiğini öğretti.


İnsanoğlu Allah’ın emirlerini yapabilmek, yasaklarından kaçabilmek,
başına gelen sıkıntılara katlanabilmek için yine O’nun yardımına
muhtaçtır. Dünya kurulalı beri böyle olmuştur. Bütün peygamber sıkıntıya
uğrayınca Allah’tan yardım dilemişler, zâlimlerin zulmüne uğrayan
ümmetlerine Allah’a sığınıp O’ndan yardım dilemelerini tavsiye
etmişlerdir. Sevgili Yûsuf’unun kanlı gömleği önüne konup onu kurdun
yediği söylendiği zaman Ya?kûb aleyhisselâm bu dayanılmaz olay
karşısında güzelce sabretmesi gerektiğini söylemiş,
sonra da “Bu anlattığınız karşısında bana yardım edip dayanma gücü
verecek ancak Allah’tır” demişti (Yûsuf sûresi 12/18). Mûsâ aleyhisselâm
da Firavun’un zulmü altında inleyen halkına “Allah’tan yardım dileyin
ve sabırlı olun” tavsiyesinde bulunmuştu (A’râf sûresi 7/128).


Dünya yine o dünya. Zulmüyle, sıkıntısıyla, acısıyla, kederiyle hep
aynı dünya. Öyleyse biz de Allah’ın, Resûlullah’ın ve diğer peygamber
efendilerimizin tavsiyesine uyarak Allah’tan yardım dileyip sabredelim. Ve İbrâhim Hakkı hazretlerinin diliyle şöyle diyelim:


Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif anı seyreyler
Görelim Mevlâ neyler
Neylerse güzel eyler

Kaynak : Yaşar Kandemir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.asiluydu.com
 
Allah'tan İste
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» iste bu
» İşte "Sen!"
» Yüreğim İşte Böyle
» İşte Kadın Zekası
» İşte Bu Süper Komik

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Altinkafes :: Biyografi :: Dinimiz-biografi-
Buraya geçin:  
Forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar