Varlık Birliği: "Vahdet-i vücud"
Vahdet-i vücud düşüncesinin doğrusu nedir?
Cevap:
İslâm tasavvuf tarihinde vahdet-i vücud (varlık birliği) fikrini
sistemleştiren mutasavvıf Muhyid-din İbn Arabi’dir. İbn Arabi’ye göre
varlık, bir tek hakikatten ibarettir. Çeşitlenme ve çoğalma, dış
duyuların oluşturduğu bir görüntüden ibarettir. Allah, kesin varlıktır.
O’nun varlığının sebebi yoktur. O, kendi zatıyla vardır. Biz O’nun
varlığını biliriz ama zatının hakikatini bilmek mümkün değildir. Allah
bizi şu belirli biçimlerde yaratacağını, ezelden beri biliyordu. Eğer
bizi bu şekilde bilmeseydi yaratmazdı. Bu biçimi başka yerden de almadı.
Çünkü kendisinden başka bir varlık yoktu ki oradan alsın. Demek ki
kendi bilgisinde bizim bu biçimimiz, düşünce halinde vardı. Bu düşünce
sonradan gelmiş olamaz. Çünkü Allah’ın zatında ve bilgisinde değişim
olmaz. Bizi ezeli bilgisiyle böyle bilmişti. O halde biz, bilkuvve
(potansiyel olarak) O’nda vardık. O’nun bizi bilmesinin aynısı olan
bizim misalimiz (düşünce halindeki varlığımız, bir başka deyişle
Allah’ın bizim hakkımızdaki bilgisi), kendi kıdemiyle kadim(öncesiz)dir.
Çünkü bilgi O’nun sıfatıdır. Sıfatı da ezeli(öncesiz)dir. Allah, bizi
yaratacağını sonradan bilmiş olamaz (Fütuhat: 1/153-154).
Allah
bu evreni, isimlerini açığa çıkarmak için yaratmıştır. Çünkü makdursuz
kadir, verme olmadan cömertlik, beslenen kimse olmadan rızk vericilik,
yardım edilen bir şey olmadan yardım edicilik, rahmet edilen biri
olmadan rahmet edicilik etkisiz kavramlardır (Fütuhat: 1/155). İbn
Arabi’ye göre kâinat, Allah’tan çıkmıştır. Fakat Allah ile aynı
mahiyette değildir. Mümkün varlıklar, önce yokken sonradan Allah’tan
sadir olmuştur. Fakat bunların, parçanın bütünden ayrılışı gibi bir
ayrılışla var olduğu düşünülemez. Zira o takdirde bunlar varlıktan
varlığa çıkmış ve böylece ezelde kendi kendisiyle kaim bir varlığa sahip
olmuş olurlardı. Tanrı’nın zat ve mahiyetine zarar vermemek için
evren, Allah’ın ilk tecellisinden oluşan ilk akla dayandırılmıştır. İlk
akıl tektir. Ancak yapısında çokluk yeteneği vardır. Bütün varlıkların
suretlerini (idelerini) kendinde taşır. Buna kâinatın ilkesini
oluşturan levh-i mahfuz da denir.
Kaynak : suleymanates.com