İmân Etmek Kolay,Korumak Zor
Müslüman olmayan herhangi bir kimsenin îmân etmesi, zor değildir,
hatta çok kolaydır. Mahlûklardaki hesaplı nizâma, düzene bakmak ve
bunlardaki incelikleri düşünmek, zaten herkese vâcibdir. Atomdan
güneşe kadar bütün varlıklardaki düzen, birbirlerine bağlılıkları,
bunların kendiliklerinden tesâdüfen var olmadıklarını, bilgili,
hikmetli ve sonsuz kuvvetli bir varlık tarafından yaratıldıklarını
açıkça göstermektedir. Aklı başında olan bir kimse, liselerde ve
üniversitede, astronomi, fen, biyoloji ve tıp bilgilerini öğrenince,
bu varlıkların bir yaratıcısı olduğunu ve her türlü ayıptan uzak,
Muhammed aleyhisselâmın Onun Peygamberi, bildirdiklerinin hepsinin
Ondan gelmiş olduğunu hemen anlar. Bu yaratana hemen inanır, îmân
eder. İnkâr edenlerin ve bu şekilde ölenlerin sonsuz olarak Cehennemde
kalacaklarını, îmân edenlerin de sonsuz olarak Cennet ni’metleri
içinde yaşayacaklarını öğrenen bir kimse, eğer insaf sahibi ise,
hemen, hem de seve seve Müslümân olur. Ayrıca Müslüman olmak için,
belli şartları yerine getirmek gerekir diye de bir şey olmadığı gibi,
Müslüman olmak için, insanın önünde herhangi bir engel de yoktur.
EN BÜYÜK NİMET!..
Îmân etmek, nimetlerin en büyüğüdür. Çünkü sonsuz kurtuluş, saâdet,
îmân etmeye ve bu îmân ile âhirete gitmeye bağlıdır. Îmân, çok kıymetli
bir mücevher gibidir. Kıymetli şeylerin düşmanı da çok olur. Îmân
etmek çok kolay ise de, bu îmânı korumak çok zordur. Nefis, şeytan ve
nefsinin, şeytanın esiri olmuş insanlar, bu nimetin düşmanıdır. Îmânı
koruyabilmek için, nelerin îmânı giderdiğini bilmek lâzımdır. Bununla
alâkalı olarak Muhammed bin Kutbüddîn-i İznîkî hazretleri buyuruyor ki:
“Akıllı, bilgili, edebiyatçı olduğunu göstermek veyâ yanındakileri
hayrete düşürmek, güldürmek, sevindirmek yahut alay etmek için söylenen
sözlerde küfr-i hükmîden korkulur. Gadab, kızgınlık ve hırs ile
söylenen sözler de böyledir. Bunun için insan, sözünün ve işlerinin
neye varacağını düşünmelidir. Her şeyde dînini kayırmalıdır. Hiçbir
günâhı küçük görmemelidir. Bir kimse, küçük günâh işlese, buna tövbe et
denildiğinde, tövbe edecek bir şey yapmadım ki dese, yâhut niçin
tövbe edeyim dese, küfür olur.
Bir mü’mini öldüren veyâ öldürülmesini emreden kimseye, iyi yaptın
diyen kâfir olur. Katli vâcib olmayan kimse için, öldürülmesi lâzımdır
demek küfür olur. Bir kimseyi haksız olarak döven veyâ öldüren zâlime,
iyi yaptın, bunu hak etmişti demek küfür olur. Yalan olarak, Allah
biliyor ki, seni çocuğumdan çok seviyorum demek küfür olur. Vazîfe
olduğuna inanmayarak, ehemmiyet vermeyerek, hafîf görerek namâz
kılmamak, oruç tutmamak, zekât vermemek, küfür olur. Allahın
rahmetinden ümmîdini kesmek küfürdür.
Katî olarak bilinen harâmlardan birine helâl demek, küfür olur. Ezân,
câmi, fıkıh kitâpları gibi İslâmiyetin kıymet verdiği şeyleri
aşağılamak, küfür olur. Abdestsiz olduğunu veyâ namâz vaktinin
gelmediğini bildiği hâlde, namâz kılmak, bildiği hâlde kıbleden başka
tarafa dönerek kılmak küfür olur. Bir Müslümânı kötülemek için, kâfir
demek küfür olmaz. Kâfir olmasını isteyerek söylemek küfür olur.”
Allahü teâlânın emirlerine Farz, yasak ettiği şeylere de Harâm denir.
Farzlara ve harâmlara İslâmiyet ve Ahkâmı islâmiyye denir. İslâmiyete
uymayan şeyi yapmaya Günâh işlemek denir. Günâh işlemek küfür değildir
yani günâh işlemek, îmânı gidermez. Günâh olduğuna ehemmiyet
verilmezse, küfür olur, îmân gider. İbâdet yapmanın ve günâhtan
sakınmanın lâzım olduğuna inanmamak, küfür olur.
KÜFRE DÜŞMEKTEN KORKMALI
Netice olarak bir Müslümân, îmânın yok olmasına sebep olacağı söz
birliği ile bildirilmiş olan şeyleri istekle söyler veyâ yaparsa, kâfir
olur. Buna mürted denir. Mürtedin, mürted olmadan önceki ibâdetleri
ve sevâpları yok olur. İmânının gitmesine sebeb olan şeyden tövbe
etmedikçe, yalnız Kelime-i şehâdet söylemekle veyâ namâz kılmakla,
Müslümân olmaz. Mürted olacak şeyi yaptığını inkâr etmesi de tövbe
olur. Tövbe etmeden ölürse, Cehennem ateşinde ebedî olarak azâb görür.
Bunun için, küfürden çok korkmalı, az konuşmalıdır. Hadîs-i şerîfte
buyurulduğu gibi:
(Hep hayırlı, faydalı konuşunuz. Yâhut susunuz!)
Kaynak : Osman Ünlü