Altinkafes
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Altinkafes

tema ve ps calismalari
 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İman ve akıl

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
mehmet resat
supermod
supermod
mehmet resat


Mesaj Sayısı : 1000
Yaş : 72
Kayıt tarihi : 06/03/12

İman ve akıl Empty
MesajKonu: İman ve akıl   İman ve akıl Icon_minitimeC.tesi Ekim 06 2012, 08:16

İman ve akıl






Sual:

Gayba inanmak, yani görmeden inanmak doğru değildir. İnsan anlamadığı
şeye nasıl inanır? İlk gelen emir, oku değil mi? Burada da akla hitap
var. Mesela şimdi birisi, ben peygamberim, bana vahiy geliyor dese,
akılla incelemeden ona hiç inanılır mı? Aklı olmayan mükellef olur mu?
Aklın görevi nedir?
CEVAP
Aklı olmayan kimse, zaten mükellef yani sorumlu olmaz, fakat bu
ayrı bir konudur. Allahü teâlânın varlığını, birliğini ve Resulullah’ın
Peygamber olduğunu anlamakta, aklın, felsefi ve tecrübi ilimlerin
yardımı büyüktür, fakat bunların yardımıyla Resulullah’a inandıktan
sonra, Onun bildirdiği şeylerin her biri için akla, felsefeye ve tecrübi
ilimlere danışmak doğru olmaz, çünkü akılla, tecrübe ve felsefe yoluyla
elde edilen birçok bilgilerin, zamanla değiştiğini, yenileri bulununca,
eskilerinin atıldığını gösteren örnekler literatürlerde az değildir.

Seyyid Abdülhakim-i Arvasi
hazretleri, imanı şöyle tarif ediyor:
(İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak
bildirdiği şeyleri, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmadan, tasdik
etmek ve inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik ederse, aklı tasdik
etmiş olur, Resulü tasdik etmiş olmaz veya Resulü ve aklı birlikte
tasdik etmiş olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam
olmayınca, iman olmaz.)
İmanın geçerli olması için, gayba iman etmek şarttır. Kur’an-ı kerimde müminler övülürken, (Onlar gayba inanırlar)
buyuruluyor. Mesela Cennet, Cehennem gibi şeyler akılla anlaşılmaz,
nakille anlaşılır. Allahü teâlâ Cennet var diyorsa vardır, Cehennem var
diyorsa vardır, melekler var diyorsa vardır, cin var diyorsa vardır.
Bunlar akılla anlaşılsaydı peygamberlere, kitaplara lüzum kalmazdı.
Herkes aklıyla doğruyu bulabilirdi. Namazın nasıl kılınacağı, diğer
ibadetlerin nasıl yapılacağı da, akılla anlaşılmaz, nakille anlaşılır.
Aklın görevi, naklin sağlam yerden, yani Peygamberden geldiğini
anladıktan sonra, hiç tereddüt etmeden ona inanmaktır.

Akıl, her şey demek değildir. Sonra herkesin aklı aynı da değildir, onun
için akıl, şaşmaz ölçü olamaz. Öyle olsa herkes aynı şeyi söyler,
herkes aynı düşünür. Herkes aynı dine, aynı mezhebe inanır, herkes aynı
partili olur, farklı görüşe rastlanmaz. Farklı dinler, farklı partiler,
farklı görüşler olduğuna göre, akılların da farklı olduğu anlaşılır.
Böyle farklı olan akla nasıl güvenilir ki? Onun için nakil şarttır.
Nakle inanmak için de, aklı kullanmak şarttır.

Mesela akıl, asırlardır doğup batan güneşe bakar, hiç ısısının ve
ışığının eksilmediğini görür. Kâinattaki yıldızlara, gezegenlere,
insanın vücut yapısına, meyvelere, hayvanlara bakar. Buradan, kâinatın
bir yatıcısı olduğunu anlar ve ona inanır. Bu da, gayba inanmak
demektir. Yoksa yaratıcıyı görmesi mümkün değildir. Yaratıcıyı, ancak
eserleriyle anlar. Yine akılla, peygamberlere, kitaplara inanır. Orada
bildirilenlere inanır. Akılla, Kur’an-ı kerimdeki şeyler doğru mu diye
ölçemez. Aklın buradaki görevi, (Bu kâinatı yoktan yaratan Allah,
Kur’an-ı kerimde de yanlış şey bildirmez) diye inanmaktır, akıl gerisine
karışmaz. İnandıktan sonra da, artık akla değil, nakle itibar eder.

Nakilden öğreniyoruz ki; akıl hakla bâtılı, eğriyle doğruyu ayıran bir
kuvvettir. Allahü teâlâ Kur’an-ı keriminde, Peygamber efendimiz de
hadis-i şeriflerinde, şu doğru, şu yanlış diyor. Akılla bunları
öğreneceğiz. Öğrenmeyen milyarlarca insan var, onlar elbette sorumludur.
Onlara niye öğrenmedin diye sorulacak. Öğrenmişsen öğrendiğini niye
yapmadın diye sorulacak. Naklî bilgilerle doğruyu eğriyi niye bulmadın
diye sorulacak. İşte kitap burada, niye bununla amel etmedin diye
sorulacak. Kitaba bakmadan, aklınla bunları bil denmeyecektir. Kitabın
gönderilmesi doğru ve eğrinin bilinmesi içindir. Akılla bu kitaptan
doğru eğri öğrenilir. Akıl kendi başına, kitap olamadan, bu doğruları
eğrileri bilemez. Bilebilseydi zaten kitap gönderilmezdi. Kitap
gönderildiği halde öğrenmeyip doğruyu eğriyi bilmeyen sayısız insan var.
Akılla bunları bilemiyorlar, bulamıyorlar. Demek ki, kitaptan, nakilden
öğrenmekten başka çare yoktur.

(Ben peygamberim, bana vahiy geliyor)
diyen çıksa, bunun doğru mu yanlış mı olduğunu akılla nasıl biliriz ki? Ancak nakille bilinir. Mesela Amerika’da bir deli, (Ben peygamberim, bana vahiy geliyor)
dedi. Eğer bu, akla ters gelseydi, ona binlerce kişi inanmazdı. Hepsi
de, kendi akıllarına yattığı için inandılar, ama biz, nakle aykırı
olduğu için inanmadık. Muhammed aleyhisselamdan sonra peygamber
gelmeyeceğini nakilden öğrendik. Aklımızı değil, naklimizi kullandık.
Aklını kullanan binlerce insan, o sapık adamı resul olarak kabul etti.

(Ben resulüm)
diyen gibi, (Ben mehdiyim) diyen de çıktı. Nakli değil de, aklını kullananların çoğu onu tasdik etti. Biz nakle baktık. Mehdi’nin vasıfları var. Adı Muhammed, babasının adı Abdullah olacak. Gökten bir melek, (Bu Mehdi’dir)
diyecek, bunu herkes duyacak. İsa aleyhisselam gelecek, Deccal ile
savaşacaklar. Daha bunun gibi yüzlerce mesele var. Bunlar olmayınca,
onun Mehdiliğine inanmadık. Aklımızı kullansaydık, diğer cahiller gibi
biz de, onun Mehdi olduğuna, sapık fikirlerine inanırdık.

Oku emrinin de, akılla hiç ilgisi yoktur. Okumak, nakli bilgileri
öğrenmek için yapılır. Naklî bilgileri bilmeden, nasıl neye
inanacağımızı bilemeyiz. Din ilimlerini öğrenmek, nakli öğrenmek
demektir. Hatta nakle itibar etmeyen kimse, aklının ölçüsünde sapıtır.
Kendini ne kadar çok akıllı zannederse, naklî bilgileri de o oranda
kendi aklıyla ölçmeye çalışır. Ne kadar akıllı olursa olsun, bir
kimsenin ilmi yoksa hiç kıymeti olmaz. İlim demek de, nakli bilmek
demektir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dini aklıyla ölçmek kadar zararlı şey yoktur. Böylece helâle haram, harama da helâl denmiş olur.) [Taberani]

Hazret-i Ali buyuruyor ki:
(Din, akılla olsaydı, mestin üstünü değil, altını mesh ederdim.) [Ebu Davud]

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Dinin hükümlerini kendi aklıyla anlamak ve aklı ona rehber etmek
isteyen, Peygamberliğe inanmamış olur. Onunla konuşmak akıl işi
değildir. (1/214)

Kaynak : M.Ali Demirbaş
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.asiluydu.com
 
İman ve akıl
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kadere iman farzdır
» Kadere iman farzdır
» İman Mutluluğun Anahtarıdır
» İman nedir ?
» İman alameti

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Altinkafes :: Biyografi :: Dinimiz-biografi-
Buraya geçin:  
Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar